|
EURO 2008
Eğer bir futbol severseniz her iki yılda bir yaz ayları sizin için ayrı bir önemli oluyor demektir. Tıpkı benim için olduğu gibi. Dünya ve Avrupa şampiyonaları Haziran ayından itibaren bizleri televizyonun başına kilitler. O sıcak yaz günlerinde evde oturmanın en güzel bahanesidir belki de. Yemekler maç saatine göre ayarlanır, izlemek için en ideal açı belirlenir ve buz gibi bir kola eşliğinde insan kendini heyecana bırakır. İşte yaklaşık 2 hafta sonra tüm bunlar tekrar yaşanmaya başlayacak. Ancak televizyonlarımızdan önce bilgisayarlarımızda başladı aynı heyecan...
2004 Avrupa ve 2006 Dünya şampiyonaları bizler için üzücü geçmişti. Her iki turnuvaya da ön elemede veda eden mili takımdan yoksun, içlerimiz buruk izlemiştik maçları. 2002 de kazandığımız "gereğinden fazla abartılan" Dünya üçüncülüğü sonrası bu başarısızlıklar elbette akıllara soru işaretleri getirdi. Hiçbir Avrupa takımıyla maç yapmadan, Senegal, Japonya, Çin, Güney Kore gibi üçüncü sınıf takımları yenerek elde ettiğimiz üçüncülük bizleri birden "Türkiye çok iyi bir milli takım" havasına sokmuştu. Kendimizi fazla abartmamızın sonuçlarını takip eden 4 sene sonunda gördük. Ancak yaşanan bu başarısızlıklar az da olsa ders vermiş olacak ki 2008 Avrupa şampiyonasına gitmeyi başardık. Her ne kadar başarılı olabileceğimizi düşünmesem de sonunda bir turnuvayı heyecanla bekler hale gelebildik. Neyse konunun fazla dışına çıktım bana kalsa başarısızlık nedenlerini de sıralardım da oyuna geçelim artık...
EA Sports her sene çıkarttığı futbol oyunlarına bu sene iki oyunla devam etti bildiğimiz üzere. İlk çıktığı dönemden beri Fifa'nın yanına daima dünya kupası, şampiyonlar ligi gibi ek oyunlar çıkartmıştı. Benim için ve tanıdığım birçok kişi için Road to World Cup 98 ve Fifa 99 serinin en iyi oyunları olmuştur daima. Bu oyunlardan sonra giderek düşüşe geçen seri tahtını Pes serisine kaptırmaktan kurtulamamıştı. Tam ümit yok hastayı kaybediyoruz dediğimiz anda 07 den itibaren bir toparlanma evresine girdi Fifa serisi. En sonunda bu sene Pes�in beklenenin çok altında bir oyun çıkarması ve Fifa 08�in oldukça başarılı olması ile tahta yeniden ortak olduğunu hatırlattı. Şimdi de bizlere Uefa Euro 2008 ile tekrardan merhaba diyor EA. Bakalım oyun bizlere farklı tatlar sunabiliyor mu?
Oyuna tanıtıcı bir video ile başlıyoruz. Oyunun yeniliklerinden biri olan "Battle of the Nations" kısmının nasıl işlediğini anlatıyor bu video bize. Oyuna başlarken seçeceğiniz ülke adına oynuyorsunuz oyunu. Bu sayede aldığınız galibiyetler ve mağlubiyetler sizin ülkenizin puanına etki ediyor. Böylece ülke sıralamaları oluşuyor ve kendi içimizde bir milli mücadele yapmamız sağlanmış oluyor. Bizden daha fazla puan almış ülkeleri geçebilmek için kasarken, "size Türk'ün gücünü göstereceğim uleeeyynn" diyebiliyoruz.
Oyunun menüsü her zaman olduğu gibi kullanımı gayet kolay olacak şekilde hazırlanmış. 8 ayrı bölümden oluşan menüde Kick Off, Uefa Euro 2008, Captain Your Country, Story of Qualifying, Euro Online Knockout Cup, Battle of the Nations, Xbox Live ve My Uefa Euro 2008 seçenekleri mevcut. Her bir seçeneği tek tek anlatmak istemiyorum artık herkesin bildiğini düşündüğüm bölümler var ancak yeni eklenen bölümleri kısaca irdeleyelim.
Captain Your Country oyuna yeni eklenen bir seçenek. Burada seçtiğimiz milli takımın B takımına (a2 milli takım) giderek orada göstereceğimiz performans ile milli takıma yükselmeye çalışıyoruz. İstersek kendi yarattığımız bir oyuncu ile bunu başarmayı deneyebilirken istersek milli takımdaki her hangi bir oyuncu ile aynı şeyleri yapabiliyoruz. Kendi yarattığımız oyuncu normal olarak başlarda oldukça vasat özelliklere sahip oluyor. Gösterdiğimiz performans sonucu kazandığımız deneyim puanlarını değişik özelliklere dağıtarak oyuncumuzu geliştiriyoruz. Bu bölüm 4 oyuncu destekliyor. İstersek 4 arkadaşımızla co-op oynayabilirken istersek diğer 3 oyuncuyu yapay zekanın kontrolüne bırakabiliyoruz.
eni nesil ibaresi adı altında çıkan oyunlara göz attığımızda, aslında birçoğunun bu sıfatın altında ezildiğini görebiliyoruz. Video oyunlarındaki evrimi sadece görsel olarak algılayan yapımcıların önümüze sunduğu tatsız, tuzsuz yemekler gün geçtikçe artıyor ve ne yazık ki ömürleri de fazla olamıyor. Peki, bu milyonluk konsol ve donanım satışlarının nedeni nedir diye sorduğumuzda ise, bize uzaklardan, tanıdık bir isim yanıt veriyor ansızın "Tamam, biraz daha sabredin, gerçek yeni nesle çok az kaldı" � Atari.
Alone In The Dark(AITD) her ne kadar macera/korku türünü bizlere sunan ilk yapımlardan biri olsa da, ne yazık ki zaman içerisinde Silent Hill ve Resident Evil gibi her sene kendisini yenileyen yapımlar altında ezilmekten kurtulamadı. O eski tadı yaşamış, ilkleri oynamış olanların içinde ise hep bir beklenti vardı. Bu beklentileri Atari duymuş olacak ki, şapkanın altından hiç beklemediğimiz güzellikte bir şey çıkardı. 'Bu güne kadar yaşadığınız tecrübeleri unutun' gibi çok iddialı bir sloganla yola çıkan firma, geçtiğimiz aylarda yayımladıkları teknoloji videoları ile aslında hiç de yanılmadıklarını gösterdiler. AITD nerdeyse tamamlanmak üzere ve birkaç ay içinde PC, Xbox 360 ve Playstation 3* sahipleri ile buluşacak. Biz de tüm bu video ve yapımcı vaatlerini toparlayarak ufak bir izlenim hazırladık, bakalım neler var elimizde.
Sanal ile gerçek arasındaki yedi farkı bulunuz
Yazıda hikayeden çok, oyun içinde neler yapabileceğimizden bahsedeceğim. Ama yine de birkaç cümle değinmekte fayda var. Serinin değişmez karakteri Edward Camby yine kontrolümüzde olacak. New York City'de yaşamaya başlayan Camby ile Central Park'da yaşanan esrarengiz olayları çözmeye ve her zamanki gibi hayatta kalmaya çalışacağız. Yalnız bu sefer karşılaşacağımız düşmanlar sadece beyinsiz zombiler değil. Gerçek hayatta bize tehdit oluşturabilecek herhangi bir element, AITD dünyasında da düşmanımız olacak. İleriki paragraflarda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
AITD'ı türevlerinden ayıran ilk özelliği artık herkesin dilinde olan gerçek zamanlı fizikleri ve çevre tepkimeleri. Kısaca şöyle açıklayayım; Gerçek hayatta ne yapabiliyorsanız, oyunda da aynısını yapabilme imkanına sahipsiniz. Tabii ki sınırlamalar olacak ama o sınıra gelene kadarki gördükleriniz bile sizi şaşırtmaya yetecek. Bu güne kadar birçok yapımda fiziklerin ne kadar önemli bir etken olduğunu gördük. Pek ilgi çekemese de benim şahsi favorim Penumbra�da çevre etkileşimini oyuncuya bırakarak, kısıtlı olsa da neler yapılabileceğini gösterdi. Şimdi ise gerçek anlamda bir basamak atlama ile karşı karşıyayız. Eğer Eden Games her şeyi kararında tutmayı başarırsa, gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan biri ile karşılaşabiliriz.
Dediğim gibi, evimizde sürekli kullandığımız eşyalarla neler yapabiliyorsak, AITD'de birçoğunu yapabileceğiz. Elinizde bir tava mı var? En güçlü silahınız olabilir isterseniz. Islak bir şey mi taşıyorsunuz? Üstünüzün ıslanacağını unutmayın. Yolunuzu kapayan herhangi bir cisim yanabiliyorsa, durmayın yakın. Biraz güçsüz gözüküyorsa, sert bir cisimle vurarak kırın veya geçebileceğiniz bir boşluk yaratana kadar eğin. Geçmenize izin vermeyen bir elektrik kablosu mu var? Şalterden kapatın ya da elinizdeki yalıtkan bir cisim ile hafifçe kenara alın ya da düşmanlarınıza karşı döndürerek bir silah haline getirin vb. Elinize geçecek olan fırsatların sayısını tahmin bile edemezseniz. Yeter ki hayal gücünüzü iyi kullanın.
ALONE İN DARK
Sistemin temelinde her cismin birkaç işlevinin olması yatıyor aslında. Bir yangın söndürücüsü aldınız diyelim. İsterseniz size zarar verecek bir alevi söndürebilirsiniz, normal olarak. Ama diğer yandan, AITD'ın eşsiz dövüş sistemi sayesinde bir silah olarak da kullanabilirsiniz. Bu sistem Penumbra'yı oynamış olanlara yabancı gelmeyecektir aslında. Elimizde taşıdığımız herhangi bir cismi savurma kontrolü tamamen oyuncuda olacak. Daha da anlaşılır bir şekilde söylemek gerekirse, 'press mouse 1 to attack' geçmişte kaldı. Vereceğiniz hasar, o cismi ne kadar hızlı veya yavaş savurduğunuza bağlı. Yukarıda bahsettiğim elektrik kablosu durumunda hafifçe sağa veya sola almamız yeterli olurken, güçlü bir düşmanı ya da düşmanları yere sermek veya tahta bir kapıyı kırmamız gerektiğinde yapmamız gereken hamlenin çok daha hızlı ve sert olması gerekecek. Bir macera oyunu için sanırım bundan daha iyi bir seçim olamazdı.
IRON MAN
Iron Man'in tüm çizgi roman karakterleri arasında özel bir yeri vardır. Müthiş servetini saymazsak normalde hiçbir gücü yoktur. Diğer kahramanlar gibi zorluklar çekip, hayat çemberinden de geçmemiştir. Zengin, dahi bir playboy olan Antony Stark, aynı zamanda sorumsuzluğuyla da ünlüdür. Bu yüzden babasıyla arası bir türlü de düzelmez. Babasının ölümünden sonra ise bu kötü özelliklerini daha da arttırır. Ancak her şey bir olay yüzünden değişir. Tony Stark Afganistan'da yeni geliştirdiği bir füzeyi tanıtırken teröristler tarafından kaçırılır. On Halkla adlı bu grup tüm dünyaya yayılmış ve hatırı sayılır bir güce sahiptirler. Bu kaçırma operasyonu sırasında bir patlama olur ve Tony ağır yaralanır. Patlama göğsüne ve kalbine ufak demir parçalarının girmesine neden olmuştur. Başka bir rehine olan Prof. Yin Sen sayesinde Tony bu kesin ölümden kurtulur. Yin Sen Tony'nin kalbine bir elektro mıknatıs yerleştirir, bu cihaz metal parçalarının kalbin ve damarların içinde ilerlemesini engeller.
Böylece Tony Demir Adam'lığa ilk adımını atmıştır. Kendisini kaçıran teröristler ondan gelişmiş bir füze yapmasını ister. Ancak onun başka planları vardır. Prof Yin Sen'in de yardımıyla oradan kaçmak için kendine Iron Man zırhının prototipini yapar. Bu andan itibaren oyunun kontrolü bize geçiyor. Hemen bir bakışta oyunun grafiklerinin ne kadar da geri kalmış olduğu göze çarpıyor. Yapımcılar, oyunla ilgili büyük vaatler de bulunmuştu. Hatta şimdiye kadar çıkmış en iyi süper kahraman oyunu olma potansiyeline sahipti. Grafiklerin yarattığı hayal kırıklığını atlattıktan sonra karşımızda geçmemiz gereken ilk görev var. Buradaki amacımız; zırhın nimetlerini kullanıp teröristlerin elinden kaçmak. Genelde süper kahraman oyunlarının gayet karmaşık ve illa ki joystick isteyen bir kontrol tarzı vardır. Ancak Iron Man sadece klavye ve Mouse ile rahat kontrol edilebiliyor.
Önümüze gelen teröristlere saldırırken birden Black Sabath adlı müzik grubunun ünlü Iron Man parçası çalmaya başlıyor. Daha önce filmin tanıtım fragmanlarında da duyulan bu melodi oyuncuyu hemen havaya sokuyor...
Demir Adam gibi hissedin
Önümüze gelen teröristleri yumruklar ve alev silahlarıyla yok ediyoruz. Bir taraftan da teröristlerin ele geçirdiği Stark Şirketler grubuna ait güçlü silahları yok etmeye çalışıyoruz. Tony kaçmaya çalışırken Yin Sen de ona yardımcı olmak için kendini feda ediyor. Bu olay Tony Stark�ın hayatındaki dönüm noktası oluyor. Teröristlerin elinden kurtulup ülkesine geri döndüğü zaman ilk işi sadece silah üreten Stark Yatırımın bu sektörden ayrıldığını söyleyen bir açıklama yapmak oluyor. Oyunun ana konusu da bu noktadan itibaren başlıyor. Bu ani karar, şirketin eski müşterilerini ve özellikle teröristleri çok sinirlendiriyor ve Stark Yatırıma ait yerlere saldırmaya başlıyorlar.
Bu sırada Tony de dünyanın gelmiş geçmiş en iyi silahını yapmak ile uğraşıyor. Bilinen Demir Adam zırhını test ederken, oyun bize uçma sistemini öğretiyor. Açıkcası, Iron Man The Game�i ilginç kılan özelliklerden birisi de uçma sistem. Sadece birkaç tuş ve Mouse ile çok rahat kontrol edilebiliyor. Üstelik kötü grafiklerine rağmen yapımcılar uçma hissini vermeyi başarmışlar. Silahlar ise zırhın el kısmında ateş ediyor. Oyunun ortasına kadar amacımız; Iron Man zırhının gücüyle Stark Yatırımın daha önce sattığı güçlü silahları yok etmek. Fazla gösterişli olmayan menülerden bölümleri seçip oynuyoruz. Daha önce yapımcıların açıkladığının aksine, harita üzerinde özgürce dolaşıp istediğimiz bölümleri yapma gibi bir şansımız yok. Sadece belirli görevleri yapabiliyoruz. Oyun boyunca, tıpkı filmde olduğu gibi gelişmiş yapay zeka ve bilgisayar Jarvis bize yardımcı oluyor. Yapacağımız görevleri söylüyor ve bazı ipuçları veriyor. Aynı zamanda Tony Stark�ın onunla sohbetleri, komik ve eğlenceli olmuş. Demir Adam konuşurken sesi filmdeki gibi mekanik çıkıyor. Bu da Iron Man The Game'in başarılı unsurlarından birisi.
COMMAND & CONQUER KANES WRATH!
Command & Conquer adı bilgisayar oyunu sevenleri için büyük bir önem taşıyor. Bir zamanlar strateji oyunları, uzun yazılar ve ağır işlemlerden oluşan, insanı düşünmekten çok okuyarak yoran sıkıcı konseptlere sahipti. Aslında o tarzda, oyuncuların görevi, yönetmekten çok yazıları okuyup onaylamaktı. Savaşı ve diğer tüm şeyleri, bilgisayarın kendisi yapıyordu. Ancak 1995 yılında Westwood tarafından yaratılan ilk Command & Conquer oyunu RTS (Gerçek Zamanlı Strateji) türünde, bir devrim yarattı. Sadece Mouse'un tek tuşunu kullanıp, kullanıcı, kendine askeri üst kurabiliyor ve aynı şekilde askeri birimler yaratabiliyordu. Onları yönlendirmeyi de aynı tuşla yapabiliyordu. Böylece strateji oyunları, sıkıcı ve yorucu olmaktan çıkıp, oyuncunun direk etkileşim kurduğu bir hal aldılar. Üstelik oyuncular gerçek bir komutan gibi anlık kararlar verip zafer heyecanını ya da kaybetmenin hüsranını tadıyordu...
Tabii oyunun bu özellikleri dışında, sinema gibi olan ara videoları ve ilginç konusu da oyuncuları derinden etkileşmişti. İlk C&C oyunun üzerinden yaklaşık 13 yıl geçti. Seri giderek kendini yeniledi ve hikayesini farklı zaman dilimlerinde anlatmaya başladı. Temel olarak, bu savaş evrenin hikayesi, zamandaki bir kırılmayla başlıyor. Albert Einstein Hitler'in yaptığı çılgınlıkları durdurmak için, bir zaman makinesi geliştirir. Geçmişe dönüp Hitler daha genç bir öğrenciyken onu yok eder. Böylece İkinci Dünya Savaşı'nın ve yarattığı olayların hiç olmayacağını düşünmektedir. İşte bu olay zamanda bir kırılma noktası oluşturur...
Einstein kendi zamanına döndüğünde, Nazi tehlikesinin ortadan kalktığını görür. Ancak bunun yerine meydanı boş bulan Stalin, dünyayı fethetmek için bir savaş başlatmıştır. Bu olayla başlayan C&C evreni giderek, artan bir bilimkurgu sosuyla devam eder. Bu alternatif zamanda, dünya tarihi için ünlü insanlar ve devletlerde vardır. Tıpkı kendi zamanımızdaki faaliyetlerine devam ederler. Ancak bir süre sonra, bunların hepsinin Kane adlı uluslararası bir teröristin piyonları haline geldiğini öğreniriz. Hikaye derinleştikçe bunun nedenleri de ortaya çıkmaya başlar.
Dünya tarihine farklı bir bakış
Gelecekte, dünyaya Tiberium adlı bir meteor düşer. Bu meteor, dünyaya uyum sağlayıp, kristalize bir şekilde her yeri kaplamaya başlar. Bunun ne olduğunu anlamaya çalışan, insanlık üzerinde inceleme yaparlar, sonuçta bu maddenin dünya ve insanlık için zararlı radyasyon içerdiği ortaya çıkar. Bu maddenin zararlarından insanlığı korumak için Mevcut devletler birleşip GDI adlı grubu kurarlar. Amaçları, insanları tehlikeli bölgelerden tahliye etmek ve Tiberium'un ilerleyişini engellemektir. Ancak bu sıralarda Kane adlı birisi çıkar. Ona göre Tiberium bir lanet değil nimettir ve bunun araştırması gerekmektedir. Barış İçin Teknoloji sloganıyla kendine Nod'ların Kardeşliği diye bir tarikat kurar. Zamanla ileri görüşlü fikirleri ve çözümleri sayesinde tüm dünyada mürit toplamaya başlar. Kane kendini Mesih ilan eder ve Nod'ı silahlı güç haline getirir. Tiberium'un üzerinde deneyler yaptırıp, bunun bir silah olarak kullanabileceğini fark eder. Aynı zamanda bu madde insanları mutasyona uğratıp, üstün güçler vermektedir. Kane elindeki fanatikleri bu güçlü donatıp bir ordu oluşturur. Çok geçmeden, dünya üzerindeki iki zıt güç GDI ve Nod'lar bir savaşa girerler. Her ne kadar savaşı önce götürse de, Kane tarikatının içindeki ihanetler ve iç çekişmeler yüzünden savaşı kaybeder. Tapınağı yok edilir ve öldü sanılır. Ancak, Kane'in başka bir planı vardır. Zaman yolcuğu yapıp, geçmişi fethetmeye başlar. Dünya tarihi için önemli kişilerle yakın dostluk kurup, kendi planları için piyon yapar.
Aynı zamanda, hafızasını Nod'ların geliştirdiği, Cabal adlı gelişmiş yapay zekaya yükler.. Ve kendi klonlarını yaratır. Böylece öldükçe, Cabal kendi bilincini bu klonlara geçirir ve Kane hep geri döner...
Macera kaldığı yerden devam ediyor
Kane C&C evreni için önemli bir karakter, ayrıca dünya çapında büyük bir hayran kitlesine sahip. Bu seriyi sırf Kane�in karizmatik konuşmaları için oynayanlar bile var. Üstelik her C&C oyununda ünlü oyuncular yer alıyor. Buna karşın Joseph D. Kucan, oyunculuğu ve yarattığı Kane karakterinin karizmasıyla, bu ünlü oyuncularla yarışıyor. Bu yüzden serinin yeni yapımcısı EA Kane üzerine kurulu bir genişleme paketi piyasaya sürdü. Geçtiğimiz yıl oyuncularla buluşan Command & Conquer: Tiberium Wars adlı oyun, Kane's Wrath ile genişleyerek devam ediyor. Genişleme paketlerinin görevi, mevcut oyunun senaryosunu devam ettirip, ona yeni özellikler katmaktır. Kane's Wrath ise bu iddiasını sonuna kadar yerine getiren nadir oyunlardan. Tiberium Wars'da GDI ve Nod'ların savaşı devam ederken, Scrin adlı uzaylı bir ırk, Tiberium adlı mineralin varlığını keşfeder. Bu minerali kullanmak için, dünyayı işgal etmeye başlamışlardı. GDI bu uzaylı ırkı yenmeye çalışırken, Kane teknolojisin çalmıştı.
|